21 Mart 2012 Çarşamba

Yıkık Kentli Kadınlar


Geçmişten günümüze gelen en kabul edilemez durumlardan biri, kuşkusuz, kız
çocuklarının ve kadınların hedeflerine,düşüncelerine ve isteklerine saygı duymayan ailelerin
ve kocaların meşru görülmesi ve normal sayılmasıdır. Bunun örneklerini Yıkık Kentli Kadınlar öykülerde
görebiliyoruz. Örneğin, Gülay Ozantürk’ün babası izin vermediği
için gençlik yıllarında pantolon giyememesi üzerine evleneceği adama “Babamda görmedim
sen giydirir misin?” diye sorması, erkeğin verdiği cevaptan giyebileceğini anlaması,
evliliğinin ilk yıllarında pantolon giyemeyerek hüsrana uğraması ve bunu normal, olağan bir
şeymiş, doğal bir sonuçmuş gibi anlatması kadın haklarının bulunduğu yerin içler acısı bir
sonucudur.
İsmet Palta’nın kurduğu “Herkes ne der? Şimdi bu adam bu kadını neden boşuyor
demez mi? Nasıl yaşarım insanların arasında” cümleleri, kadınların boşanma, yeni bir hayat
kurma, hayatlarını devam ettirip yeni umutlar yeşertme haklarının ellerinden çoktan
alındığının bir göstergesidir. İsmet Palta’nın ve onun gibi düşünen, onunla aynı kaderi
paylaşan kadınların kocalarının yaptıkları onlara ağır gelmesine rağmen, onları defalarca
affetmelerinin altında yatan esas nedenin maddi durumlar olduğunu düşünmüyorum.
Hannah Arendt’in de  İnsanlık Durumu belirttiği gibi Birey olarak yetişmiş bir toplumdaysanız burada bir
yanlışlık var dersiniz”. Yani bu katlanmaların altında özgüven eksikliği ve kendisini ayakları
yere basan bir birey hissedememeden kaynaklandığını düşünüyorum. Ayrıca İsmet Palta’nın belirttiği,
‘çalışma ortamının başı açık olmayı gerektiren bir yer’ olmasının, kadınların istedikleri
şekilde çalışma özgürlüklerini ellerinden alan bir şekilcilik olduğunu düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder