Sabancı Ailesi’ne Layık
Bir Doğa Harikası: Monet’in Bahçesi
Sakıp
Sabancı Müzesi’nden içeriye girdiğimde, yemyeşil çimenlerle dolu bir ortam gördüm.
Yukarıya doğru yürüdüm ve fotoğrafta gördüğünüz muhteşem manzarayla karşılaştığımda,
orada dakikalarca kaldım. Daha sonra binaya girdim ve geziye başladım.
1.Sakıp Sabancı Aile Odaları,Kitap
Sanatları ve Hat Koleksiyonu
Sakıp
Sabancı Kitap Sanatları ve Hat Koleksiyonu’na girdiğinizde, giriş katında sizi aile
odaları karşılıyor. Aile odalarının ilk kısmında, Sakıp Sabancı’nın hayatını ve
ailesini
anlatan yazılar, soy ağaçları, Sakıp Sabancı’nın ailesiyle çektirdiği
fotoğraflar, ödüller,
hatta not tuttuğu ajandalar, kalemler ve özel eşyalar buluyor. Küçük bir bölüm olmasına
rağmen burada dakikalarca kalabilirsiniz. Çünkü, eğer buraya benim gibi Sakıp Sabancı’yı
çok fazla tanımadan ve önyargısız bir şekilde geldiyseniz, onun, ailesine ne
kadar düşkün
olduğunu, onlara tek tek ne kadar çok değer verdiğini görecek ve
etkileneceksiniz.
İleriye
doğru yürüdüğünüzde Sabancı’nın aile ve
iş hayatıyla ilgili özel eşyaları ve
mobilyaları
sizi karşılıyor. Bu bölüme girmeden önce kimliğinizi bırakıp aldığınız Ipad’
leri
her
bir koleksiyonun önündeki tabletlere doğrulttuğunuzda , Ipad’de gözünüzün
önünde,
Sakıp
Sabancı’nın o mekanda çekilmiş fotoğrafları bürünüyor. Yukarıya çıktığınızda,
değerli
hat
sanatlarından etkilenmemeniz mümkün olmayacaktır. Her birini çektiğinizde hat
sanatlarını
göreceğiniz dolap tarzı yapılar gerçekten çok hoş dizayn edilmiş.
2. Monet’in Sergisi
Monet
Sergisi’ne girdiğinizde nilüferlerle ve doğayla dolu çerçeveler görüyorsunuz.
Ressam resimlerini o kadar doğal, rahat, belli bir tekniğe bağlı kalıp
anlatacağı duyguyu
kaybedenlerin aksine, çocukların resim yaparken dalıp gittiği hayalleri içinde barındırıp
yapmışki, bunun size yansımaması mümkün değil. Sergiyi dolaşırken, tam “ne
kadar çok nilüfer var” diye düşünüyordumki,
duvardaki Monet hakkında yazılan yazıyı
gördüm: “Monet, doğayı ve şehrin karmaşasından uzak bozulmamış manzaraları seviyordu.”
Sergide,
Monet’in Camille Doncieux’den olan çocukları Jean ve Michel’in portreleri de
bulunuyor. Monet ikinci eşinden olan diğer 6 çocuğunun resimlerini ise
yapmamış. Monet,
öldüğünde mirası hayatta olan tek öz çocuğu Michel’e kalmış. Çocuğu olmayan Michel
ise mirası, Paris’in 16. idari bölgesindeki Mamottan Müzesi’ne bırakmış. Sakıp Sabancı
Müzesi’ndeki bu sergi, Monet Koleksiyonu’nun neredeyse yarısını içeriyor. İleriye
doğru yürüdüğümde Monet’in paletini, çalışma gözlüklerini, piposunu gördüm. Palete
bakarken, buradan yaratılan resimleri düşündüm ve Monet’in neden bu kadar ünlü olduğunu
düşünüp Vikipedi’den küçük bir araştırma yaptım:
“1862'de
Paris'te
Charles Gleyre'in
öğrencisiyken, üniversitedeki geleneksel resim anlayışı Monet'de
hayal kırıklığı yarattı. Bu dönemde Pierre-Auguste Renoir,
Frederic Bazille
ve Alfred
Sisley ile tanıştı. Birlikte resme yeni yaklaşımlarını
paylaştılar, ışığın açık havada yarattığı
etkiyi resme parçalanmış renkler ve seri fırça darbeleriyle aktardılar. Bu
daha sonraları empresyonizm olarak adlandırıldı. Monet'nin
tanınmasını sağlayan 1866 tarihli
Camille ya da Yeşil elbiseli kadın (La Femme à la Robe Verte)
adlı eseri, gelecekteki eşi
Camille Doncieux'nun
Monet tarafından yapılan pek çok resminden biriydi. Le
Havre'dan bir
manzarayı yansıtan İzlenim: Gün doğumu. (Impression, soleil
levant) tablosunu yaptı. 1874'te
ilk empresyonist sergide yer alan bu resim günümüzde Paris'te
Musée Marmottan-Monet'dedir. 1873'te
Paris
yakınlarında ve Seine
nehri kıyısında bir köy olan Argenteuil'e
yerleşerek eşi Camille ile birlikte altı yıl yaşadı; en çok
tanınan eserlerinden bazısını burada yaptı.
1874 yılında
Manet,
Degas,
Renoir,
Cezanne,
Pissaro,
Sisley ile beraber
açtıkları sergi başarısız olunca ekonomik şartları iyice kötüledi.
Ancak
Manet'in yardımıyla Argueille'de kalmayı sürdürebiliyordu. Bu dönemde resimleri
hayatının başka hiçbir döneminde olmadığı kadar koyulaştı, kasvetli bir hal aldı. Daha sonra
Giverny'e yerleştiler. Monet, burada bir ev ve bahçe kiraladı. Geri kalan ömrünün büyük kısmını
sonradan satın aldığı bu yerde yeşerttiği bahçeyi resmederek geçirdi. İlk önce
Ot
yığınları serisini yaptı. Farklı yönlerden ve günün farklı saatlerinde ot yığınlarını resmetti. Son
olarak da bahçesinin resmettiği Zambaklar serisini hazırladı.”
Sergide ilerlerken su ve kuş
sesleri duydum. Monet’in resimlerini yaptığı gerçek görüntüleri
sesleriyle birlikte duvara
yansıtmışlar. Bu ortam o kadar huzurluyduki orada dakikalarca
kaldım.
Sakıp Sabancı Müzesi, şimdiye
kadar gittiğim en güzel yerlerden biri. İstanbul’un
karışıklığının ortasında böyle bir mekanın
varolması insana huzur veriyor.