17 Kasım 2013 Pazar

Türkiye gündemi Atatürk Evi’ne taşındı




 Mehmet ile Yorgo’nun beraber görev yaptığı sınır kapısından giriş yaptık Yunanistan’a. 10 Kasım’ın önemi hissedilmeye başlamıştı otobüste. Binlerce kişi bakanın konuşma yapacağı 10 Kasım törenine doğru yola çıktı. Kuruluşu MÖ 315 yılına dayanan, ismini kurucusu Makedonya Kralı Kassandros’un Makedonya tahtında hak iddia edebilmek için evlendiği, Büyük İskender’in kız kardeşi Thessaloniki’den alan şehre, Selaniki’ye… Selanik’e…
Selanik, 1912’de anlaşmayla Yunan Krallığı’na verilen ve Osmanlı geçmişini bir an önce unutmaya çalışan bir şehir. O kadar ki, Selanik’te Osmanlılar tarafından inşa edilmiş, günümüze kadar gelmiş, tek düzgün kalmış yapı ve Selanik’in simgesi olan Beyaz Kule, Kanuni zamanında yapılıyor. Ancak Yunanlılar tarafından  alındıktan sonra şehri vaftiz etmek ve Osmanlı’dan arındırmak için bu kale dahil her yer beyaza boyanıyor. Böylece ismi Beyaz Kule olarak kalıyor.          


Atatürk Evi ise dışardan bakıldığında hala ilk günkü güzelliğini koruyordu. Aya Dimitriya Mahallesin’de ve Apostolu Pavlu Caddesi üzerinde yer alan Atatürk Evi, Yunan polisleri tarafından caddede trafiğin olmasını engellemek ve gelen geçeni denetlemek adına kapatıldı. Polis, özel güvenlik önlemleri almış, ziyaretçi Türkleri bekliyordu. Bir süre caddeden sadece Türklerin geldiği otobüslerin geçmesine izin verildi. Türkler, biraz sonra  “Her yer Taksim her yer direniş” sloganları atılacak törene doğru gidiyordu.

Daracık alanda, yüzlerce insan Atatürk’ün evine girebilmek için parlayan gözlerle bakarken saat 9 a geliyor…
Ses sistemi  ve evin bahçesinde konuşma yapanların görüntüsünü veren ekran, bahçe kapısının üzerine kurulmuş. Dışarda yani bahçe kapısının dışındaki alandaysanız, içeriyi buradan görüyor ve duyuyorsunuz. Ancak o gün ekran daha çok evin dışındakileri gösterdi.
Türkiye’deki sirenler elbette burada yok. Hafif bir müzik eşliğinde 2 dakika saygı duruşu…

İstiklal Marşı ve misilleme Andımız’dan sonra yapılan, “ Türkiye laiktir laik kalacak”, “Her yer Taksim her yer direniş”, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları, balkonunda minik bir Yunan bayrağı bulunan teyzenin, balkonunda oturup toplanmış kalabalığı şaşkınlıkla izlemesine neden oluyor. Kadın Türklerdeki gerginliği hissetmişti ve gözünü ayırmadan töreni izliyordu. Onu fark eden ziyaretçilerin yüzlerindeki gülümseme kısa sürdü.
Tam da “Keşke duyduğum şeyler arasında Atatürk’ün sevdiği şarkılar olsa da yapılan şey resmi törenin görev algısından biraz olsun çıksa” diye düşünürken gelen bu sloganlar, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun konuşmasından sonra arttı. Bakan geldikten sonra insanların yüzlerindeki heyecan birden yerini öfkeye bıraktı. Artık yüzlerde Atatürk’ün Evi’ni görmenin ve onu anmanın mutluluğu yerine hoşnutsuz homurdanmalar vardı.

“Büyük Türk milleti, kendisinin milletimize vasiyet olarak söylediği, muhasır medeniyet seviyesinin üzerindeki yolculuğa, onu daha iyi anlayarak, onun o mücadeleci ruhunu milletle gönül gönüle, omuz omuza yaptığı mücadeleyi, bundan sonra biz de milletimizle birlik ve beraberlik içinde, güçlü Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni oluşturmanın gayreti içinde olacağız” diyordu Müezzinoğlu. Ancak dışardaki insanlar, o konuşurken sesleri daha da yükseldiği için bakanın bu sözlerini anlamamıştı. Anlayanlardan da “eminim öyledir” konuşmaları geliyordu.

İki bini aşkın kişinin olduğu alanda, milletvekilleri, sivil toplum kuruluşları üyeleri ve gazeteciler göze çarpıyordu. Ayrıca çok sayıda insan grup halinde Ata’yı anmak için Yunanistan’ın yolunu tutmuştu. Bu insanlardan kimisi ağlıyor, kimisi slogan başlatmaya çalışıyor, kimisi de onları videoya çekiyordu.
Resmi törenden sonra, katılan birçok okulun öğrencileri hazırladıkları konuşmaları sundular. Türkiye’deki törenlerden tek farkı Yunan polislerinin aldıkları önemler ve Yunan vatandaşlarının şaşkın bakışlarıydı…

Atatürk evi:
Atatürk'ün yaşadığı evi 1932 yılında Yunan Başbakanı  kendisine hediye ediyor, ancak Atatürk buraya hiç dönemiyor. Bu yüzden dışişleri bakanına talimat veriyor ve buranın konsolosluk olmasını istiyor. Öldükten sonra ise müze olarak kullanılmaya başlanıyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu ev, Kültür ve Turizm ile Dışişleri Bakanlıkları tarafından restore edildi, çalışmalar 3 yıl sürdü. Ağustos 2013’de Bakan Ömer Çelik tarafından yeniden açıldı. Müzede sadece eşyaların fotoğrafları yer alıyor. Eşyalar ise restorasyon çalışmasından sonra Ankara, Samsun ve İznik'teki müzelere gönderildi. Modern müzeye dönüştürülen Atatürk Evi’ne Marmara Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi ve Fatih Üniversitesi katkıda bulundu.
 Eşyaların imitasyon olduğu, Atatürk’ün onları hiç kullanmadığı söylense de Atatürk Evi’ne giden ziyaretçiler beklediklerini alamadıklarını söylüyorlar.  Gazeteci Stelyo Berberakis de ziyaretçilerin görüşlerini paylaşıyor:
“Tadilattan geçmiş yeni evi ziyaret edenler, ‘Atatürk Müzesi’ yerine, yeni inşa edilmiş kiralık lüks ve boş bir dairenin içinde dolaşır gibi hissediyor kendilerini. Ben Atatürk’ün gerçekten müze niteliği taşıyan eski evinin korunmasını isterdim.”

Evde Murat Taşkın’ın yaptığı Atatürk'ün balmumu heykeli var. Bahçeye girdiğinizde Atatürk doğduğunda babası tarafından dikilen nar ağacını görüyorsunuz. Bu ağaç Atatürk'ten arda kalan tek canlı varlık…

7 Kasım 2013 Perşembe

Kalsiyum "Tadında bırakacak kadar" kullanılmalı

Endokrinoloji uzmanları, kalsiyumu,  vücut için olmazsa olmaz olarak görürken bir yandan da fazlasının kalp krizi ve böbrek taşı gibi ciddi rahatsızlıklara sebep olabileceğini söylüyorlar.

Endokrinoloji doktorları, Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, Dr. Volkan Demirhan Yumuk, Uzm. Dr. Zübeyde Yüce ve  Dr. Ülkü Duraksoy ile kalsiyumu vücudumuza en sağlıklı şekilde nasıl alabileceğimizi, ne kadar almamız gerektiğini ve kalsiyum takviyesinin yan etkilerini konuştuk.

Kalsiyumu, kemiklerdeki yapı maddesi, kaslardaki kasılma olaylarının vazgeçilmez yardımcısı, kan pıhtılaşmasında başrol oynayan iyonlardan biri olarak tanımlayan Prof. Dr. Hüsrev Hatemi  kalsiyum eksikliğiyle ilgili, kalsiyum kanda belli bir düzeyin altına inerse sinirlerin uyarılmasının aşırı artacağını, "epilepsi=sara" ya benzeyen kasılmalar ortaya çıkacağını söyledi.

“İnsan organizması sadece kimyasal sentezlerin olup durduğu bir pota olmayıp, en gelişmiş bilgisayarlardan daha kompleks bir etkileşimler ağına da benzediğinden az kalsiyum kadar aşırı kalsiyum da zararlı etkiler yapar” diyen Hatemi, çocuklarda ve yetişkinlerde, hastalık varsa  (raşitizm gibi, çölyak hastalık gibi durumlar) kalsiyum takviyesinin gerekli olduğunu ancak sağlıklı ve güneş görmesi yeterli kişilerde  kullanılmaması gerektiğini söyledi.  Ayrıca Hatemi, “Menopozdan sonra, kadınlarda ve yaşlı erkeklerde osteoporoz varsa yine hekim kontrolü altında doz ayarlanır” dedi.

Hatemi, fazla kalsiyumun kalp krizine neden olduğunu, fakat bu gibi olaylarda kalsiyumun ortada belirmesi, bazen de sebep değil, sonuç olarak (hücre ölümü ile ilişkileri sebebiyle) da karşımıza çıkabileceğini söyledi:
“Kendi oluş sebeplerine bağlı olarak hücre ölümü olayı başlayınca çok önemli bir iyon olan kalsiyum olay mahallinde belirir ve bazen da suçlu sanılır. Kalsiyum tabletleri zehir değildir. Fakat, bazen lüzumsuz oldukları için olumsuz etkilidir. Bütün tedavilerde olduğu gibi hastalık varsa gerektiği kadarı, hastalık yoksa destek için veriyorsak ‘tadında bırakacak kadar’ kullanılmalıdır.”

Fazla kalsiyumun zararlarını konuştuğumuz bir diğer doktor olan, Dr. Volkan Demirhan Yumuk,  2 g üstünde kalsiyum alımının idrar yollarında taş riskini anlamlı derecede arttırdığı söyledi.

Uzm. Dr. Zübeyde Yüce, kalsiyum metabolizması  hastalıkları ve menopoz dışında kalsiyum kullanılmasının sakıncalı olduğunu,  günde 2000 mgr üzerindeki dozlar, dokularda, damar, böbrek ve beyinde hasarlara neden olabileceğini söyledi. Ayrıca D vitamini de kişide düşükse alınan kalsiyum kemiklerde etkisiz olacağını, mutlaka D vitamini ile verilmesi gerektiğini vurguladı: “Menopozdan sonra da kadınların kalsiyum ihtiyacının D vitaminiyle beraber mutlaka dışardan verilerek karşılanması gerekiyor.” 

Dr. Ülkü Duraksoy’a göre, kalsiyum bir mineral, bir eser element olup, vücutta tek başına hareket etmediği için tek başına kalsiyum kullanılması kesinlikle tavsiye edilmemeli.

 Prof. Dr. Hatemi, hastalık söz konusu değilse bir erişkinin günde 600 mg ile 1gram arasında kalsiyumu beslenme yoluyla almasının yeterli olduğunu vurguladı. 
 
50 gram beyaz peynirde, 1bardak sütte ve 200 g yoğurta 270 mg kalsiyum alınacağını, örneğin günde 2 bardak süt içilmesiyle sağlıklı bir kimsenin günlük kalsiyum ihtiyacının yarısını karşılamış olacağını belirten Hatemi, “Ekmekte, yumurtada ve taze meyvelerde , sebze yemeklerinde de süt ürünlerinin 3 veya dörtte biri kadar kalsiyum vardır. Et, pilav ve makarna kalsiyum kaynağı olarak zengin değildir. Bir yumurta ile 40 mg kalsiyum alınabilir” dedi.

 Dr. Ülkü Duraksoy’a göre ise, kalsiyum yeşil yapraklı sebzelerde, marul  gibi salatalarda en sağlıklı şekilde vücuda alınmaktadır ve sütteki kalsiyum yüksek fosforla beraber olup bioyararlanımı vücut açısından yeşil yapraklı sebzeler kadar faydalı değildir:
“Çünkü sebzelerde magnezyumla kalsiyumun birlikteliği daha ön plandadır. Bir tek anne sütünde bu durum değişmektedir. Anne sütünde kalsiyumun yararlanımı en mükemmel şekildedir. Kalsiyum/magnezyum oranı anne sütünde 2/1 dir ve kalsiyum tamamen faydalı bir biçimde kullanılır.”

Duraksoy, kalsiyum takviyelerinde bu 2/1 kalsiyum magnezyum oranı korunduğu müddetçe ve hastanın D vitamin düzeyi ölçümlenerek takviyesi sağlandığı sürece herhangi bir sorun olmadığını söyledi.

Kalsiyumun alınması gereken günlük dozu:
Prof Dr. Hüsrev Hatemi: “Osteoporoz, Hipoparatiroidi, Osteomalasi, Çölyak hastalık gibi durumlar yoksa haftada 2-3 gün ,istenirse kalsiyum tablet alınabilir.(500 mg-1ooo mg arasında)”
Dr. Volkan Demirhan Yumuk: “Günde 1- 1.5 g elemental kalsiyum öngörülen doz.

Uzm. Dr. Zübeyde Yüce: “Kişinin günlük ortalama kalsiyum ihtiyacı 1000_1500 arasındadır.”