19 Aralık 2012 Çarşamba

KALKÜTA’NIN ÇOCUKLARI


   Kalküta’nın Çocukları belgeseli izleyenleri büyük ölçüde etkiliyor. İnsanın, o
çocukların durumunu görünce içi acıyor ama bir yandan da durumlarının farkında
olmalarına rağmen bu bitmeyen  neşeleri şaşırtıyor ve umut veriyor.
   Küçük kızın, ilk fotoğraf çekme denemesinde  fotoğrafını çektiği kişinin onu
azarlaması sonucu söylediği sözler, bu yaşında ne kadar olgun olduğunu gösteriyor:
“ Bugün birinin fotoğrafını çektim ve o beni azarladı. Ama umursamadım. Bence iyi bir
şeyler yapabilmek için burnunuz biraz sürtünmek zorunda.”
Çalıştığı yerde azar işitip, ona işe yaramaz dense de, bu küçücük yaşında her şeye göğüs
geriyor ve şu sözleri söyleyerek sizi şaşırtıyor:
“Doğrusu zengin olmayı hiç düşünmedim. Çünkü fakir de olsam mutlu olabilirim diye
düşünen bir insanım ben. Bana sorarsanız insan, hayatı acısıyla tatlısıyla kabul etmek
zorundadır, bu çok önemlidir.”
   Çocuklara, “herkes aynı fikirde olmak zorunda değildir, olumlu ya da olumsuz
fikirlerinizi açıkça dile getirmelisiniz.” denilmesi, onların, özgüven sahibi olmalarını
sağlamıştır diye düşünüyorum. Zaten bu, çocukların değişen konuşma tarzlarından da anlaşılıyor.
   Bir başka küçük kızın diğerleri gibi “kötü yola düşme” korkusu insanı üzüyor.Onun konuşmaları, çevrenin çocuklar için ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Ama bir yandan da, kendisi için neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmesi, onun adına gurur vericidir.
   Çocukların bazıları ileride bakıp hatırlayacakları için, bazıları da şehirlerinde yaşayan
insanların halini anlatabildiği için fotoğraf çekmeyi çok seviyorlar. Kalküta’nın çocukları
şehirlerindeki insanları hem önemsiyorlar hem de onlardan uzaktan durmaya çalışıyorlar.
Ellerinden gelse onlara yardım edecekler ama bir yandan da onlar gibi olmak, istedikleri en
son şey. Yani, sokaklarda sefalet içinde yaşayıp, fahişelik yapan insanlar gibi…

 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder