Türkiye Tarihi’nden izler taşıyan Ulucanlar Cezaevi
Müzesi’nin proje sahipleri, Adalet Bakanlığı’na ve Ankara Altındağ
Belediyesi’ne, restorasyon yapılırken Ulucanlar’ın anılarını sildikleri için
tepki gösterdiler.
Ankara Ulucanlar Cezaevi’nin her yeri tarihten izler
taşıyordu. Mahkumların duvarlara yazdığı yazılar ve yaptıkları resimler, 15
Haziran 2011’de Altındağ Belediyesi’nin restore etmesiyle tarihten silindi.
Mahkumlar burada yatmasalar bile, o dönemdeki bütün
idamlar 1925’te kurulan Ulucanlar’da yapılıyordu. Bu idamlardan biri, günümüzde
hala konuşulan ve acıyla anılan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan
idamlarıydı. Belki de onların dar ağacına çıkmadan önce yürüdüğü koridor ve
duvarlar, yıllarca onları anlattı diğer mahkumlara.
Sadece onları değil, Nazım Hikmet Ran, Necip Fazıl
Kısakürek, Yılmaz Güney, Bülent Ecevit, Fakir Baykurt’u da anlattı o duvarlar. Belki
de Ahmed Arif’in burada yazdığı “Hasretinden Prangalar Eskittim” şiirini o
duvarlardan okudu yeni gelen mahkumlar.
Mimarlar Odası, 2007 yılında, 30 bin metrekare olan
Ulucanlar’ı “Türkiye tarihine tanıklık etmiş bir cezaevi, günümüze nasıl uygun
restore edilir” konulu yarışmaya sundu. Yarışmadaki Yüksek Lisans Kategorisi 1.
Ödülü’nü mimarlar Figen Kıvılcım Çorakbaş, Gürem Özbayar, Zeynep Kutlu kazanmış
ve onların projelerinin, mülkiyeti Adalet Bakanlığı’na bağlı olan Ulucanlar
Cezaevi’nde uygulanması uygun görülmüştü.
“Duvarları ellediğimizde sıvalar dökülüyor ve
sigaralardan, gazetelerden ve daha bir çok şeyden oluşan zulalar çıkıyordu
ortaya” diyor Ulucanlar Cezaevi Müzesi’nin proje sahipleri. “Çıkıyordu” diyor
çünkü o zulalar artık yok.
Proje sahipleri binaları anılarıyla dolu, olduğu
gibi korumak istemiş, projelerinde bunu yansıtmışlardı. Ama Altındağ Belediyesi
ve Adalet Bakanlığı onlar gibi düşünmüyordu. Proje sahiplerinin yaptıkları
itirazlar işe yaramadı ve binaların neredeyse sadece labirent yapısı korundu.
Cezaevi modern bir yapıya dönüştürülmeye
çalışılırken onlardan sadece temizleyip düzenlemeleri ve bazı yerleri yıkmaları
beklendi. Duvarlardaki kurşun kalemle yazılmış yazılar için çok mücadele
ettiler ama yazılar belediyenin isteğiyle silindi. Daha sonra eskitilmeye
çalışılıp yazılar yazılsa da orjinalliği bozulmuştu bir kere.
Uygulama başlatılmadan önce Ulucanlar’da çok daha
sade binalar olduğunu, ama yapılan restorasyondan sonraki yapıların çok şık
gözüktüğünü söylüyor fikir sahipleri. Bazı binaların orjinallerinin somon rengi
olduğunu ve somon olması gerektiğini söylemişlerdi ancak her yer somon rengi
yapılmıştı. Tuvaletler tamamen değiştirilip, çift camlar takıldı.
Proje sahipleri Ulucanlar Cezaevi Müzesi’nin son
hali için çok yanlış bir yapıya dönüştüğünü söylüyorlar: “Müze olarak
kullanılmak isteniyorsa bunların olmaması gerektiğini söyledik ama insanların
gelip konfor içinde gezebilmelerini amaçladılar.” Onlara göre, Altındağ
Belediyesi tarihi alanları korumasıyla tanınmak isteyen bir belediye olmasına
rağmen hiçbir anı korunmadı. Ayrıca Altındağ Belediyesi, kendi hoşuna giden bir
Ulucanlar tarihi yarattı ve insanlara sunmaya çalıştı, bu süreç sadece
Belediye’nin karar verici olmasıyla sonuçlandı düşüncesindeler. “Değerler
korunuyor gibi görünmesine rağmen bütün değerler kayboluyor. Belediyenin
uygulamanın başındaki tavrıyla sonundaki tavrı bir değildi” diyorlar.
Mimarların anlattıklarına göre Ulucanlar
Cezaevi’nden geriye kalan tek şey binaların simetrik yapısı ve dar koridorlar
oldu. Bütün bunları Bilgi Üniversitesi’nin Kültür Yönetimi Yüksek Lisans
bölümünün Perşembe Konuşmalarında anlatırlarken sesleri titriyor, gözleri
doluyor. Yaşanmışlıklarla dolu Ulucanlar’a yapılan bu “temizleme” nin bir
haksızlık olduğunu söylüyorlardı.
Müzede balmumundan yapılmış heykeller bazı
hücrelerde “Kurtarın beni” diye
bağırıyorlar ve hemen yanına gülen bir gardiyan konulmuş. Mimarların söylediği
gibi, bu bağıran heykeller Deniz, Yusuf, Hüseyin’in duygularını nasıl
yansıtabilir ki yaşanmış anılar silinmişken.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder