Meriç Nehri’nin sakinliğine dalmış izlerken, Mehmet
ile Yorgo’nun beraber görev yaptığı “0” noktasından geçtiğimi fark ettim.
Nedendir bilinmez, Yunan askerleri Türk askerlerine
göre pasaport kontrolü yaparlarken çok daha yavaş hareket ediyorlar. Aslında bu
durum sadece Yunanistan’da değil, İtalya Fransa gibi, diğer bazı Avrupa
ülkelerinde de böyle. Bu yüzden, her ne kadar Yunanistan topraklarına giriş
yaptım diye düşünseniz de, aniden duraksıyor ve 2 saati geçen kontrol çilesini
yarım saat arayla tekrar yaşıyorsunuz.
Ve tekrar…
Bu kadar kontrollü olmalarının sebebini, daha vize
alma işlemlerinde, daha önce gittiğim ülkelerin istemediği belgeleri
istediklerinde düşünmeye başlamıştım. Nihayet sebebini öğrendiğimde şaşırmadım.
Meğer Türkiye’den Avrupa’ya ilk çıkış kapısı olduğu için Yunanistan böyle sıkı yöntemlere gitmiş.
Saatler süren sessiz bekleyiş yerini bir yolcunun
endişeli sesiyle bozuldu. Yunan askeri, otobüsten bir kişinin ülkeye girmesine
izin vermiyordu. Sebebi ise tur şirketinin dikkatsizliğiydi. Yolcunun vize
başlangıcı birkaç gün sonraydı. Uzun uğraşlardan sonra uzlaşma sağlanamadı ve
yolcu inmek zorunda kaldı. Onunla birlikte arkadaşı da yalnız bırakmak
istemeyip indi sınır kapısında. Sessiz, karanlık, sadece tırların olduğu bomboş
bir alanda sabahın dördünde iki kadın…
Rehber bir saat sonra Yunanistan’dan dönecek olan
bir otobüsün onları alacağını söyledi. Pasaportları defalarca kontrol eden
rehber… Peki ya o saate kadar ne yapacaklardı?
Bu şoku bir süre atlatamadım. Altı saatini otobüste
geçirip sınırda o saatte inmek zorunda olmak çok sinir bozucu olsa gerek…
Gözlerimi açtığımda uçsuz bucaksız Volvi Gölü’ne
bakakaldım. Bizdeki Sapanca’ya benziyor ama dikkatimi ağaçların arasına tek tek
yerleştirilmiş iki katlı evler çekti. Göl öylesine dingin ki, evler onu izlemek
için huzurla ağaçların arasındaki yerlerini almışlar.
Ve Selanik görünür…
Atatürk’ün doğduğu,
kuruluşu Roma İmparatorluğu’ndan da eskiye dayanan
tarihi büyülü kendisi yorgun,
ismini Büyük İskender’in kardeşinden alan şehir,
Thessaloniki…
Şehir merkezine girdiğinizde az önce gördüğünüz
dingin manzara birden gözünüzün önünden siliniyor ve İstanbul’un o karışık
binalarından pek de farkı kalmıyor. Ancak tek bir farkı var ki, sokaklarda
İstanbul kadar insan ve araç göremiyorsunuz.
Şehre girdiğimde ilk ilgimi çeken yer Aya Dimitrus
Kilisesi oldu. Hristiyan olduğu için Dimitri adında bir aziz, Hristiyan olmayan
Romalılar tarafından öldürülüyor. Bu kişi adına 403 yılında Aya Dimitri
Kilisesi yapılıyor. Geçmişte yanan ve sadece temeli kalan kilise yeniden inşa
edilmiş. Kilise, Osmanlı döneminde cami imiş. Aya Dimitrus, Selanikliler
tarafından şehrin “koruyucu meleği” olarak konumlandırılmış.
Aya Dimitri’ye girer girmez değişik bir koku
hissettim. Tütsü desen değil, sabun desen değil. Daha önce tanımlamadığım bir
koku…
Bu koku eşliğinde önlere doğru yürüdüğümde muazzam
bir manzara karşıladı beni. Selanik’in sıkıcı sokaklarından geçip buraya girmek
adeta uyandırdı duygularımı. İnsanlar İsa’nın olduğu tabloyu öpüp, dua edip,
ağlıyordu. O kadar içten ve tutkuyla yapılan bir hareketti ki bu, onları
dakikalarca hareketsiz seyretmeme neden oldu.
Biraz daha ilerlediğimde bazı din adamlarının
insanlara bir şeyler yedirip dua ettiklerini, bazılarının ise ilahi okuduğunu
farkettim. Ayinden ayrılanlar ise kilisenin koyduğu değişik tatta ekmekleri
yüzlerine sürüp öpüyorlardı.
1912’lerden sonra, Osmanlı’nın elinden alındıktan
sonra, hızla helenleştirilen şehirde Ortodoks yapı hakim. Helenizm, Grek
kültürünü doğu kültürüne yayma çabasıdır. Yani Türkleştirilen Yunanistan,
hızlıca eski kültürüne döndürülmüş. 1912’de Yunan Krallığı’na bağlanan ve
Osmanlı geçmişini bir an önce unutmaya çalışan Selanik’de, Osmanlılar
tarafından inşa edilmiş, senelerdir Ege Denizi’nin maviliğini izleyen tek bir
yapı kalmış. Günümüze kadar gelmiş tek
ayakta kalmış yapı ve Selanik’in simgesi olan Beyaz Kule…
Beyaz Kule, Kanuni zamanında yapılıyor. Ancak
Yunanlılar tarafından alındıktan sonra
şehri vaftiz etmek ve Osmanlı’dan arındırmak için bu kale dahil her yer beyaza boyanıyor.
Böylece ismi Beyaz Kule olarak kalıyor. Kulenin şimdiki duvarları beyaz değil,
günümüze kalmamış. Vaftizden kalan tek miras ismi olmuş.
Biraz ilerden yukarıya doğru çıktığınızda Bizans
döneminde yapılmış Yedikule Surları karşılıyor sizi. Sur içinde bizde de olduğu
gibi çarşı alanı var. Çarşıda simitçi, aktar, kağıtçı, hediyelik eşya
dükkanları ve tüm şehirde olduğu gibi çok sayıda pastane ve börekçi mevcut.
Surları geçip Selanik Kalesi’ne girdim. Burada
kalenin içini büyük merdivenleri çıkarak gezebilir ve Selanik’i panoramik
izleyebilirsiniz. Kale içindeki özellikle hediyelik eşya dükkanları
diğer Avrupa ülkelerine göre epey ucuz. Diğer ülkelerde 10 Euro’ya aldığınız magnetler burada 1 Euro.
Aristotales Meydanı’na doğru giderken, Yunan
krizinde büyük rol oynamış Tripeza Bankası’nın önünden geçtim. Yunanistan’daki
söylenen kriz insanların haklarını hükümetten alamadıkları için yaşanan bir
kriz. İnsanlar Türkiye’deki gibi açlıkla savaşmıyorlar. Buradaki emekli maaşlar
yüksek ve insan hakları oldukça gelişmiş. Şimdiki hükümet, bu hakları ve
maaşları azaltmaya çalıştığı için halk ve hükümet çatışma içerisinde.
Bina çok ihtişamlı ve devasa yapılmış diye
düşünürken önüme bir araba galerisi çıktı. Lüks arabaların 3000 Euro
civarındaki fiyatları görenleri çok şaşırttı ve düşündürdü. Araba fiyatları
böylesine uygunken caddelerde lüks arabaların yer almaması çok şaşırtıcıydı.
Şehirde dolaşırken cadde üstü yada sokak arası
farketmez, apartmanların hepsinin geniş balkonlu ve aynı en ile boya sahip
olduğunu göreceksiniz. Aristotales Meydanı’nda, M.Ö. yaşamış önemli bir filozof
olan Büyük İskender’i eğiten Aristotales’in heykeli mevcut. Bu meydanda daha
önce duymadığınız kulakları tırmalayan korkutucu jet seslerini duyabilirsiniz.
Bu jet uçaklar akrobasi hareketler yaparak gösteri yapıyorlar, ancak sesi hiç
de görüntüsü kadar hoş değil.
Bizde Çırağan Sarayı nasıl büyük bir otelse bu
meydanda da Electro Palas Oteli ve binaları çok ünlü. Kanuni tarafından
yaptırılan Beyaz Kule de bu meydanda yer alıyor. Bu meydandan Beyaz Kule’ye
kadar, kordon boyunca fastfood, balık restoranları yada sadece içecek olan restoranları
var. Frappe buranın geleneksel içeceği ve çok yaygın bir şekilde satılıyor.
Bize coğrafi olarak ne kadar yakın olsalar da,
burada Türk damak tadına uygun yemek bulmak biraz zor. Bu yüzden eğer Türk
damak tadına uygun bir restoran arıyorsanız Aristotales Meydanı’nda kordon
boyundaki Mangio’yu deneyebilirsiniz. Fiyatlar uygun, yemekler güzel ancak
servis yavaşlığını göze almanız gerekiyor.
Selanik’in gece hayatı ise oldukça hareketli. Publar
hiç boş kalmıyor. Özellikle Aristotales Meydanı’nda, gecenin ilerleyen
saatlerinde bol bol insan görebiliyorsunuz.
Selonique...
Salonik…
Salonik…
Bizans, Osmanlı ve Yunanistan’ın en önemli
şehirlerinden olan,
Balkanlardaki tüm devletlerin günün birinde bayraklarını dikmek istedikleri,
İstanbul’un kızı İzmir’in ikizi olan şehir.
Balkanlardaki tüm devletlerin günün birinde bayraklarını dikmek istedikleri,
İstanbul’un kızı İzmir’in ikizi olan şehir.
Tarihinde birçok kültürü barındırmış ve dünyanın sayılı
şehirlerinden olan Selanik, geçmişinde yaşadığı büyük depremler ve yangınlar
sonucunda tarihi güzelliklerinin çoğunu kaybetmiş. Burada 1950’lerden kalan bir
mimari yapı göremezsiniz diyor rehber. Gerçekten de sayılıydı gördüklerim.
Tarihindeki hareketlilikten midir bilinmez, sokaklar ruhsuz, yorgun, sakin…
Ancak Selanik için çok fazla mürekkep kullanılmış.
Arşivlerinde Selanik üzerine yaklaşık 3350 çalışma var.
Yunanistan’ın Atina’dan sonraki 2. büyük şehrinde
365 bin kişi yaşıyor. Sokaklarda insan görmememe şaşırmamak gerek.
10 Kasım günündeki Atatürk Evi manzarasına
değinmemek olmaz…
Atatürk Evi’nin önündeki cadde Yunan polisleri
tarafından kapatıldı. Günlerdir sokaklarda göremediğimiz Yunan polisi bugün
özel güvenlik önlemleri almıştı Türk Konsolosluğu ve Atatürk Evi’nin önünde.
Saat 9 a geliyor…
Daracık alanda, yüzlerce insanın Atatürk’ün evine
girebilmek için parlayan gözlerini görebiliyorsunuz.
Kalabalık var, insanlarda tutku var ama
organizasyonda coşku yok. Ses sistemi ve evin bahçesinde konuşma yapanların
görüntüsünü veren ekran bahçe kapısının üzerine kurulmuş. Dışardaysanız içeriyi
buradan görüyor ve duyuyorsunuz. Ancak o gün kamera daha çok evin dışındakileri
çekti.
Saygı duruşu, İstiklal Marşı, misilleme Andımız’dan
sonra yapılan “Türkiye laiktir laik kalacak”, “Her yer Taksim her yer direniş”,
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları, balkonunda minik bir Yunan bayrağı
bulunan teyzenin, balkonunda oturup toplanmış kalabalığı izlemesine neden
oluyor.
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun konuşmasından
sonra artan sloganlara, buranın slogan için uygun bir yer olmadığını
düşünenlerin katılmamasıyla son veriliyor. Kısa süren sloganlardan sonra resmi
tören de bitiyor.
Törenden sonra katılan birçok okulun öğrencileri
hazırladıkları konuşmaları sundular.
Türkiye’deki törenlerden tek farkı, Yunan polislerinin aldıkları önlemlerle
birlikte garip bakışları.
Ve de azınlık olmanın verdiği his… Lütfedilen anma
töreni…
Gözbebeği Selanik’ten ayrılırken, çok istemesine
rağmen, Yunanlılara geçtikten sonra Selanik’i bir daha hiç göremediği için,
sevdiği Selanik türküleri eşliğinde, Atatürk’ü bir kez daha andım…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder